BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ
Yeryüzü cenneti bir ülkede insanlar kavgasız, patırtısız,
gürültüsüz kendi halinde yaşayıp gidiyordu. Kendilerini yöneten liderlerinin
sözünden pek çıkmazlardı. Bu liderler de çok seyrek de olsa halkı yoksulluktan
kurtarmasa da onları mutlu edecek icraatlarda bulunurlardı. Bir gün bu halkı
yönetmek için ülkenin yönetimine, onlara güzel şeyler vadeden biri talip oldu.
Ülke halkı bunu büyük sevinçle karşıladı. Yoksulluktan kurtulacaklardı. Yasalar
adamına göre uygulanmayacak, hukuk herkese eşit ve adil davranacaktı.
Sorunlarını yetkililer aracısız iletebilecekler, hastane, postane, belediye,
mahkeme, banka vb. kapılarında çile çekmeyecekler, her ile İlahiyat Fakültesi,
her il ve ilçeye yeni İmama Hatip okulları açılacak, çocuklarını istedikleri
okullarda okutabilecekler, yaşlılıklarında meydanda kalmayacaklardı. Hasılı
lider de devlet de halkın hizmetinde var gücüyle çalışacaktı. Yeni lider
bunları gerçekleştireceğine namus sözü verdi. Seçimler yapıldı, yeni lider
adayı ezici bir çoğunlukla seçimi kazanıp ülkenin başına oturdu.
Halk seçim sonuçlarından çok hoşnut oldu. Yeni liderlerini
her gördükleri yerde alkış yağmuruna tutuyorlardı. “Liderimiz sen çok yaşa.
Allah seni başımızdan eksik etmesin. Dualarımız sana. Yolun açık olsun.”
Diyerek liderin şevkini ve iştahını artırıyorlardı. Lider de gördüğü bu içten
sevgi ve bağlılığa bakıp yakınlarına; “Yahu bu ahali beni o kadar çok seviyor
ki anlatamam. Ne istesem, ne buyursam üstüne gözü kapalı giderler. Yemeyin,
içmeyin hatta sıçmayın desem itiraz etmeden yerine getirirler. Öl desem tereddütsüz ölürler. Allah biliyor ya ben bile bu kadarını
beklemiyor, ummuyordum. Meğer ben ne büyük adammışım” diye şiştikçe şişiyordu.
Sık sık büyük kalabalıkları meydanlarda topluyor, tarihe altın harflerle
yazılacak nutuklar atıyordu. Nutuklarında daha çok Kuran’dan, hadisten söz
ediyor, dini temaları işliyordu. Onlara şöyle hitabediyordu:
-Selamünaleykün sevgili kardeşlerim. Sık sık sizlere
hitabetmeyi bana nasip ettiği için yüce Allaha şükranlarımı sunuyorum.
Kardeşlerim; çok çalışın, çok üretin. Hepiniz biliyorsunuz ki çalışmak, üretmek
ibadetlerin hasıdır. Kardeşlerim, sakın ola ki bu dünya nimetlerine tamah
etmeyin. Ne kadar malınız, mülkünüz olursa olsun öteki tarafa birkaç arşın
bezden başka bir şey götürülemiyor. Bütün gücünüzle ahiretinizi de mamur etmeye
çabalayın. Yüce Allah, güzel günlerin Cenneti Alada sizi beklediğini müjdeliyor
kutsal kitabımızda. Cennetin ne manaya geldiğini bilmeyenler beni iyi dinlesin.
Oraya vasıl olduğunuz zaman sizi genç, dünyalar güzeli Huriler karşılayacak.
Hiç yaşlanmayan ve güzelliklerinden hiçbir şey kaybetmeyen bu hurilerden
istediğiniz kadarını alabileceksiniz. Aldığınız huriler her sevişmeden sonra
yene de bakire kalacaklar. Cenneti alada sizler de hiç yaşlanmayacaksınız.
Ebediyete kadar genç ve bir boğa kadar güçlü kalacaksınız. Hurilerinizle hoş
vakit geçirmek dışında bir meşguliyetiniz, bir mecburiyetiniz olmayacak. Ne
kadar güzel bir hayat, değil mi kardeşlerim. Böyle bir hayatı istemeyeniniz var
mı?
Şimdi bazılarınızın “İyi de sen niye bizden farklı
yaşıyorsun? Dünya kadar malın, mülkün var. Bir elin yağda, bir elin balda.
Yediğin önünde, yemediğin arkanda. Her istediğini yapıyorsun. Geziyor, tozuyor,
eğleniyorsun. Elini soğuk sudan sıcak suya sokmuyorsun. Bu durumda cennete
nasıl gireceksin?” dediğini duyar gibi oluyorum. Böyle düşünenlere elbette hak
veriyorum. Bunun nedenini de açıklayayım size: Bu fani dünyada birilerinin de
çıkıp siz masum, mübarek, yüce Allahın sevgili kullarının günahlarını
yüklenmesi gerekir değil mi? İşte ben, bu görevi, sizlerin sorgusuz, sualsiz
cennetin kapılarını açmanız için gönüllü olarak yüklendim kardeşlerim. Sizin
günahkar kullar olmanıza mani olmak için hepinizin günahlarını sırtımda
taşımaya ant içtim. Bu sebepten siz sevgili kardeşlerimin cenneti alaya girmesi
için öteki tarafta sonsuza kadar cehennemde yanmayı göze almış bulunuyorum.
Velev ki siz günaha bulaşmayın. İyi uykular sevgili kardeşlerim.
-Kalabalıktan alkışlar arasında “Sen çok yaşa büyük
önderimiz. Canımız sana feda olsun. Ne istersen yoluna sermeğe hazırız. Dile
kıçının kılı olalım. Sen bizim yeni peygamberimizsin. Ne olursun bizi sensiz
bırakma.” naraları yeri göğü inletiyordu.
Nutuk meydanı dağılırken insanlar, aralarında genellikle
şöyle konuşuyorlardı: “Liderimiz, Allahın yeryüzüne bin yılda bir gönderdiği
kutlu insanlardan. Kıymetini bilmek lazım. Helal olsun. Hepimizin günahlarını
yüklenmeyi göze almış. Taşıyabilmek için kim bilir ne büyük çaba harcıyor.
Allah gücüne güç katsın.”
- Çok haklısın kardeş. O kadar çok insanın günahını boynunda
taşımak büyük iş. Herkes yapamaz bunu. Helal olsun liderimize. Allah başımızdan
eksik etmesin. Amin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder